Şeytan | Konular | Kitaplar

Şeytan da sizden şikâyetçi‏

İmân ile küfür birbirlerine zıt olduğu gibi, âhıret de, dünyânın zıddıdır. Dünyâ ve âhıret bir araya getirilemez. Âhıreti kazanmak için, dünyâyı yani harâmları, günâhları terk etmek lâzımdır. Resûlullah efendimiz; (Lâ ilâhe illallah diyenler, dünyâyı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azâbından kurtulurlar. Dîni bırakıp, dünyâya sarılırlarsa, bu kelime-i tevhîdi söyleyince, Allahü teâlâ, onlara, yalan söylüyorsun! buyurur) buyurmuştur.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Dünyâ, seni, Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler demektir. Kadın, çocuk, mal, rütbe, mevki düşüncesi, Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı olursa, dünyâ olur. Çalgılar, oyunlar, mâlâya'nî ile yani faydasız, boş şeylerle vakit geçirmek, hep bunun için dünyâ demektir. Peygamber efendimiz; (Dünyâ ile âhıret birbirinin zıddıdır, birbirine uymaz. Birini râzı edersen, öteki gücenir) buyurmuşlardır.

Allahü teâlânın sevmediği bu dünyânın arkasında koşmamalıdır! Ne sattığını ve buna karşılık neyi aldığını düşünmelidir! Dünyâyı ele geçirmek için âhıreti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak alçaklık ve ahmaklıktır. Din ile dünyâyı birlikte kazanmak imkânsızdır. Âhıreti kazanmak isteyenin, dünyâdan vazgeçmesi lâzımdır. Bu zamânda, dünyâyı tamâmen terk etmek, kolay değildir. Hiç olmazsa, hükmen terk etmek, yani terk etmiş sayılmak lâzımdır. Bu da, her işte İslâmiyete uymak demektir. Dünyâyı yani nefsin arzûlarını, böyle hükmen de terk edemeyen kimse, münâfık demektir. Îmânlı olduğunu söylemesi, âhırette kendisini kurtaramaz.”

Bir gün Tâbiînin büyüklerinden olan Hasan-ı Basrî hazretlerine, talebeleri ve sevenleri gelerek, kendilerine vesvese veren şeytânı;

-Efendim; Şeytânla başımız dertte, biz ondan gâyet incindik. Hep bizi yaramaz işlere teşvik ediyor. ‘Elinize geçen dünyâyı sıkı tutun, size lâzım olacak’ diyor ve bizi hayır işler yapmaktan alıkoyuyor diye şikâyet ederler. Hasan-ı Basrî hazretleri, talebelerinin bu şikâyetleri karşısında tebessüm ederler. Talebeleri;

-Efendim, gülmenizin sebebi, hikmeti nedir dediklerinde, Hasan-ı Basrî hazretleri, cevaben;

-Şikâyetçi olduğunuz Şeytan da biraz önce buradaydı. O da sizden şikâyetçi. Hatta bana; “Şu talebelerine ve seni sevenlere nasîhat eyle de benim hakkıma tecâvüz etmesinler. Kendi haklarına râzı olsunlar. Ne zaman ki Hak teâlâ beni huzûrundan kovdu, dünyâyı ve Cehennemi bana mülk olarak verdi. Cenneti ve kanâati ise, kendisine înanan ve itâat edenlere verdi. Şimdi bunlar, kendilerine verilenleri bırakarak benim mülküme, benim sahâma girmek istiyorlar. Ben de onların îmânlarını almayınca dünyâyı kendilerine vermiyorum” dedi, der ve; Eğer sizler, şeytanın vesvesesinden kurtulmak ve bundan emîn olmak istiyorsanız, dünyâyı yani harâmları, günâhları terk edin ve dünyâ sevgisini gönlünüzden çıkarın, buyurur.

Netice olarak, âhıretin büyüklüğünü anlayan, dünyâya kıymet vermez ve sevmez. Dünyâ ile âhıret birbirinin zıddıdır, birini sevindirirsen öteki incinir. Dünyâya kıymet veren, âhıreti gücendirir.